Cezaevi Şiirleri

BİR KAÇ TANE CEZAEVİ ŞİİRLERİ

Bir Cezaevinde, Tecritteki Adamın Mektupları...

Senin adını
kol saatımın kayışına tırnağımla kazıdım.
Malum ya, bulunduğum yerde
ne sapı sedefli bir çakı var,
(bizlere âlâtı-katıa verilmez) ,
ne de başı bulutlarda bir çınar.
Belki avluda bir ağaç bulunur ama
gökyüzünü başımın üstünde görmek
bana yasak...
Burası benden başka kaç insanın evidir?
Bilmiyorum.
Ben bir başıma onlardan uzağım,
hep birlikte onlar benden uzak.
Bana kendimden başkasıyla konuşmak
yasak.
Ben de kendi kendimle konuşuyorum.
Fakat çok can sıkıcı bulduğumdan sohbetimi
şarkı söylüyorum karıcığım.
Hem, ne dersin,
o berbat, ayarsız sesim
öyle bir dokunuyor ki içime
yüreğim parçalanıyor.
Ve tıpkı o eski
acıklı hikâyelerdeki
yalnayak, karlı yollara düşmüş, yetim bir çocuk gibi bu yürek,
mavi gözleri ıslak
kırmızı, küçücük burnunu çekerek
senin bağrına sokulmak istiyor.
Yüzümü kızartmıyor benim
onun bu an
böyle zayıf
böyle hodbin
böyle sadece insan
oluşu.

Belki bu hâlin
fizyolojik, psikolojik filân izahı vardır.
Belki de sebep buna
bana aylardır
kendi sesimden başka insan sesi duyurmayan
bu demirli pencere
bu toprak testi
bu dört duvardır...

Saat beş, karıcığım.
Dışarda susuzluğu
acayip fısıltısı
toprak damı
ve sonsuzluğun ortasında kımıldanmadan duran


Cezaevinde Barış Türküsü

Kalkın kardeşler ışıklar görünmeye başladı
Eski duvarlar değil bu duvarlar
Bir ak kuş gelip kondu kara çatıya
Dünyayı böylesine sardı mı kollar
Ne etsin kelepçe neylesin zincir
Kaç kez gösterdi tarih aldatmayacak bizi
Bu denizli kuşlu dünyada
Bir tek acılar mıdır payımıza düşen
Dökülsün yollara beş kıtada
Ekmek de özgürlük de barışın gülleridir
Yumuk elli bebekler pencerelerde bekliyor
Dünyayı çepeçevre kuşatan barış kervanlarını
Çelik canavarlar gibi tanklar değil
Caddelere yakışan özgürlük ekmek türküleridir

Limanlar barışla çalkalanmış
Çöller dağlar stepler denizler barış fırtınasında
Resimler gördük cezaevlerine yakışmayan
Kitaplar dergiler gazeteler dolusu


Cezaevinden Aneme

Pencereme ay düşmüyor artık
Kirpklerime yeğmur yağmıyor
Güneşi özledim anne
Yıldızlar kaymıyor

Çocuklarım çocukluğumdur
Gençliğim sürekli koşan bir at
Kanadımı kırdılar anne
Hayallerim şimdi heyhât
!


Burası Cezaevi

Burası cezaevi kadınlar koğuşu,
Burda yürekler gözler buğulu,
Her canda farklı öykü yazılı,
Burda tezgahlarda çile dokunur.

Bir Ayşe bacı var idamlık,
Koynunda yatar bir ufaklık,
Gözyaşı dinmez teselli bulamadık,
Burda tezgahlarda ömür dokunur.

Fatma hala gelmiş uzaktan,
Yatacak yıllarca adam vurmaktan,
Kocasını öldürmüş bıkınca canından,
Burda tezgahlarda can dokunur.

Dudu kız olmuş töre kurbanı,
Zorla evlendirmişler sevmemiş Hasanı,
Kaçınca evinden bulmuş fuhuş batağını,
Burda tezgahlarda gençlik dokunur.

Zeynep teyze ömrünün kışında,
Bir tek siyah tel yok başında,
Göstersede daha fazla o kırkında,
Burda tezgahlarda yıllar dokunur.

Gonca gelin daha çok taze,
Öldürüyormuş kocası evlendiği gece,
Çünkü başkasından kalmış gebe,
Burda tezgahlarda acı dokunur.

Emine abla sessiz oturur köşesinde,
Dua eder sürekli tesbihi elinde,
Yalvarır Allah'a kan davası bitsin diye,
Burda tezgahlarda kahır dokunur.

Yasemin dün gece doğum yaptı,
Bebeğine baktı baktı ağladı,
Hırsızlıktan onunda davası,
Burda tezgahlarda ağıt dokunur.

Sordular bana senin suçun ne?
Yüreğim benden önce geldi dile,
Bir yüreği öldürdü çekmeli çile,
Burda tezgahlarda sevda dokunur.

Cezaevi Mektupları

I
O gümrah saçlı
kumral bir kız
elleri yoksul ekmeği
yolunuza seriyor saçlarını
II
Bağırmak yalan değil şimdi
duvarlar dayanmaz gençliğine
ismi bilinmedik bir dost gibi
ansızın, sıcacık
bir çiçek başkaldırır hücrende
bütün kahırlara inat

Bütün kahırlara inat
pis kokan hücrelere
yalnızlığa, işkenceye
ellerinde çırpınan günlere inat
gözlerine gözlerine yarinin
haydi be karayağız abim
dövüştüre yaşamı
III
....özledim çok özledim
ne kaldı ki sarılacak

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol